Yazdığınız mesajlara yorum veya beğeni geldiğinde bildirim almak istiyorsanız ya da diğer kullanıcılarla özel mesajlaşabilmek için lütfen Kayıt olun.

Yeni Instagram hesabımız @bingolitirafcom

Blog

Yazdıklarım hiç bir şekilde siyasi içerik veya siyaset içermiyor.!!! 

Burada yazılanlar insanları veya tarafları kötülemek için yazılmadı.! 

Hatırlatma ve kim olduğumuz hakkında.


BİZ BİR MİLLETİZ 

Canım ülkem

Sana ne yaptılar böyle, bize ne yapmaya çalışıyorlar? Sen ki yedi cihana hükmetmiş sen ki dünyada barışı kardeşliği adeleti sağlayan bir ecdadın devamısın.

Üzülüyorum... Ülkemin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal durum ile alakalı değil.

Nedeni bir ulusun bir milletin parçalanmasına, yok edilmeye çalışılmasında ve bu yolda da başarıyı neredeyse elde ettikleri için.

Görün bunu artık...

Bizi bir birimize kırdırıyorlar bizi bir birizimize vurup parçalayıp bölüyorlar. Bize sen olsun, sen busun, sen onlardansin, sen bunlardansin deyip bir birimizden nefret ettiriyorlar. Çok üzücü bir durum iki kardeşe sen doğudasın, sen batidasın deyip bir birizimizden uzak durduluyoruz nefret ettiriliyoruz ki biz etmiyoruz ettiriliyoruz. Nedeni birileri bunu istiyor diye rant sağlayıp ekmeklerine yağ sürüyor diye.

Biz bir milletiz biz bir ulusuz biz herşeyden önce kardeşiz biz (Türk, Kürt, Laz, Zaza, Çerkez, Arnavut, Alevi, Sünni, Hristiyan, Yahudi, Ermeni) si ile kardeşiz herşeyden önce biz insanız.

Bizki onca savaştan onca acıdan onca yokluktan hep dik durup kazanan bir millettik.?

Biz nice savaşta bir birimize namusumuzu, ekmeğimizi her şeyinizi teslim Edip gözümüz arkada bile kalmadan bu vatan için nice savaşlar verip geri geldik. Geride kalanlarımızın hiç biri ne ac nede açıkta kaldı nede en ufak parçalarına bir leke getirildi yüz yıllarca birlikte olduk yaşaya bildik ne oldu bize biz böyle olduk.?

Biz ki aynı tastan ayni yemeği yiyip ayni taştan su içen aynı yatağa girip huzur içinde rahatlıkla sırtını bir birimize dayayan bir millettik ne oldu da bize biz böyle olduk.?

Bir milleti halkı (Türkiye'yi) bölme oyununu Azda olsa anlatmak istiyorum.

Bizi renklerden bölmeye başladilar.

Kısaca anlatayım erkek kadın ayrımı yapmak icin. Kadını Erkekten uzaklaştırmak için ve farklılık yaratmak için renk verdiler bize Pembesi ile mavisi ile iki guruba böldüler ve bunu da başardılar kadınlar erkeklerden, erkeklerde kadınlardan ayrı kaldı.

Oysa ki bizim en güçlü yapımız kadın erkek ayrımı yapmadan onca mücadelede birlikte olup birlikte hareket ettiğimizden. "Hatırlayın" savaşlarda kadın kahramanlarımızı hatırlayın savaşta erkekler savasirken kadınlarımız arkamızda durdu silah, cephane ve iaşe taşıdırlar bize lojistik nedir gösterdiler. Dünyaya bir milletin kadınları sayesinde neler başardığını gösterdiler ve bundan korkup bölmeye basladilar. Kısa kesecem kusura bakmayın bu konu okadar derin ve uzun ki sadece kısa açıklamakla kaldığım için üzgünüm.

Sonra takımlardan böldüler.

Birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi tatlı hoş bir rekabet oluşturmak adında takımları var ettiler bize ve bunlarla aramızda rekabet, çekişme, tartışma yarattılar ve başarılı da oldular. Baktılar çok başarılı oluyir bu sistem gündemi bile değiştirmek için kullanmaya başladılar. En etkili yöntem oldu hatta. 

Bunudakısa kesecem kusura bakmayın ama bunu da iyi bilirsiniz TV başında Çekoslovakya'yı nasıl bölüp kendi istediklerini yaptıklarını. Hatırlayınız o bir gece de halk dizi ve takımlarının mücadelesini izlerken darbe yapıp sabah bambaşka ve ikiye bölünmüş bir ülkede uyandıklarını hatırlayınız nasıl başardıklarını.?

Bayraklardan ( bölgelerden, takımlardan, azınlıklardan ) böldüler bizi.

Bizi kimlik savaşlarına soktular. Sen olsun, busun diye ayırdılar ve bize sen busun deyip temsil ettiğin bu deyip renkler içinde bayraklar verdiler ve bunu taşı dediler halbuki biz asırlarca birlik içinde kardeştik bizi kimse bölemedi parcalayamadilar ama bayraklar ile bir nebze böldüler. ( Bu ırk veya asimileze ediliyirsunuz diye dayattılar 60 kuşağını hatırlayın ) + ( Bir dönem vatan haini ilan edilenleri veya kahraman ilan edilenleri, şimdi o hainler ile kahramanlar rol değişti ne yazık bizi cehaletimiz ile vurdular )

Bizi partilerden ( siyasi liderlerden ) böldüler.

Her birini bizim için birer lider kıldılar onlar bize hizmet etmekte zorunlu olan kişilerdir! biz hizmet ettik onlara birileri onlara yön verdi onlar bize yön verdi bizde onların her dediklerini yaptık. Halbuki onlar bizim dediklerimizi yapmak zorundaydılar. Bize hizmet etmek zorundaydılar. Bizim oylarımızın ve bizim seçimlerimizin tercihlerimiz ile bize hizmet etsinler diye biz getirdik onlari ve onlar bizi istedikleri gibi yönlendirmeye başladı aslında bizim onlari yönlendirmemiz lazımdı. Ne oldu da sistem böyle oldu.? (Siyasi parti ve liderlerine değinmiyorum yalnis anlaşılma olmasın sadece sistemin gerçek işleyişi hakkında bilgi veriyorum)

Bizim için var olan sistemlere biz köle olduk bağlandık onlar için çalıştık bir birimiz ile küsüp kırılıp kardeşliğimizi yok ettik

Eğitim evet eğitim yüzünden hepsi bir halkı bölmek parçalamak yok etmek için ne yapılması gerek biliyormusunuz evet eğitim yok etmek istiyorsan ilk önce eğitim sistemini parçala yok et cahilleştir ve onlara yeniden bilmediklerini kendi işine geldiği gibi ver ve senin doğrunu onların doğrusu olduguna inandir istediğin gibi yönlendir yaptır her istediğini. Sonra bir milleti bir ulusu kardeşleri istediğin gibi yönlendir yap ve istediğini al onların ruhu bile duymadan.

Biliyorum çok uzun oldu farkındayım kısa kesmek için özet geçmek için çalıştım ve anlatamadığım okadar çok şey var ki!

Bizler yani Sizler yeni nesil olarak biz gelecek olarak bir şeylerin farkında olalım. Biz bizi yok etmeye çalışanlara ders verelim biz aslımızı unutmadık biz KURTULUŞ SAVAŞINDA da 15 TEMMUZ da da biz bir olduğumuzu gösterdik.

Bizi bölemediklerini kanıtladık (Türk, Kürt, Laz, Zaza, Çerkez, Arnavut, Alevi, Sünni, Hıristiyan, Yahudi, Ermeni) ile bir olduk. Aradan bir asır geçti kurtuluş savaşından sonra 15 temmuza kadar bizim birliğimizin yok olduğunu düşünüp üzerimize geldiler başardıklarını sandılar. Ama bizler birliğimizi, kardeşliğimizi unutmadığımızı bir daha gösterdik, bizi bölmeye çalışanlar da dünyaya da bizden bir daha korkmalarına neden olduk.

Sizden istediğim kim olduğumuzu ve ne olduğumuzu unutmayalım ve bir birimize uzak durmak yerine sarılmayı tercih edelim. Kim ne derse desin bizler kardeşiz bizler bir birliğiz tekiz.! Bizi biz eden içimizde bulunan renkler farklılıklar bizi büyük kılan bunlar farklılıkları bir arada bulundurup kardeşçe yaşaya bilmemizdir.

Ne olur birliğimize sahip çıkalım KURTULUŞ SAVASİNDA olduğu gibi 15 TEMMUZ'da OLDUGU gibi biz dünyaya ikidefa yok oldular dedikleri anda istediğimizi yapabilir dedikleri anda çok büyük dersler verdik en sonuncusu 15 TEMMUZ idi.

Ne olur bu kardeşliği birliği bozmayin bir birimize kusmeyelim. Herzaman birlik olduğunuzu kardeş olduğumuzu gösterelim. Biz dünyadan korkacağımıza dünya bizden korksun bunu defalarca gösterdik ve binlerce kez daha gösterelim.

Sevgi birlik kardeşlik en büyük güçtür bunu kullanmaktan çekinmeyin korkmayın


Hadi bizim kim olduğunuzu dünyaya gösterelim...

7nci Adamϟ™

Tanrım beni yavaşlat, aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir…

Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele…

Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükûnetini ver.

Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.

Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol…

Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi öğret…

Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat. Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim…

Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır…

Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et. Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim.

Ve hepsinden önemlisi…

Tanrım,
Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET,
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR,
İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ve
Beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak DOSTLAR ver.

Duyuyor musun beni?

Duyuyor musun sesimi, çığlıklarımı?

Görüyor musun beni?

Yokluğunda parçalanan benliğimi?

Hissedebiliyor musun kalbimi?

Acılarımı, ruhumu, varlığımı?

Beni hissedebiliyor musun?

Aklına ben gelince, ne hissediyorsun mesela?

Durgunlaşınca, gözlerin uzaklara dalınca,

Ya da ne bileyim, birinin gülümseyişinde beni yakalayınca,

Kokumu alınca, ya da birini öperken...

Aklının koridorlarından ben çıkmıyor muyum?

Yanında ki bunları hissedince, hiç sorular sormuyor mu sana?

Ne cevap veriyorsun merak ediyorum?

Hala beni unuttuğunu mu savunuyorsun etrafına?

Aklına bile gelmediğimi,

Hiç özlemediğini, iyi ki bitmiş dediğini mi söylüyorsun?

Yoksa susuyor musun benim adım geçtiğinde?

Boğazında ki o koca yumrukla yutkunuyor ya da gözlerin doluyor mu mesela?

Geceleri uykuya yenik düşmeden, attığım mesajları hatırlıyor musun?

Uyandığında telefonunda benden bir iz arıyor musun sende?

Sorularım var sana sorulmayı bekleyen...

Hikayelerim var, sen yokken biriktirdiğim,

Ve bakışlarım var, sadece senin için sakladığım...

Bi gelsen, nasıl sarılırım sana biliyor musun?

Yemişim gururunu, bana sen lazımsın...

7nci Adamϟ™


İnsan Neden Bağırır 

İslâm alimlerinden biri talebeleriyle Basra kıyısında gezinirken deniz kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Talebelerine dönüp:
"İnsanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?" diye sormuş.
Talebelerden biri:
"Çünkü sükûnetimizi kaybederiz" deyince mübarek zat:
"Ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden yüksek sesle konuşuruz? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de duyurabilecek ve demek istediklerimizi rahat aktarabilecekken niye avazımız çıktığı kadar boğazımızı yırtarak bağırırız?" diye tekrar sormuş.
Talebelerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış:
"İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak mecburiyetinde kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları lazım gelir."
"Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır.
Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile lüzum kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini hakiki olarak seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir."
Daha sonra talebelerine bakarak şöyle devam etmiş:
"Bu sebeple tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine müsade etmeyin, izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözlerden uzak durun.
Ne demişler...
"Zerzevatçı bağırır, Sarraf bağırmaz,
Eskici bağırır, Antikacı bağırmaz....
Fikri kıymetli olan bağırmaz. Bağıran düşünemez, düşünemeyen kavga eder.
Sesimizi değil sözümüzü yükseltelim.


Bekliyoruz. Ömrümüz beklemekle geçiyor. Bazen beton yığını olan penceremizin kenarından bir kuş sesi duymayı, bazen gümeş görmeyen apartman boşluğuna güneşin doğmasını, bazen simsiyah ruhumuzda kır çiceklerinin açmasını bekliyoruz.

Hiç anlatamadığımız hislerimizin anlaşılmasını kalbimizdeki acının paylaşılmasını, yarınlara mutlu ve umutlu bakabileceğimiz bir gökyüzümüzün olmasını bekliyoruz.

Elimizden tutun "Ben yanımdayım" diyecek dostları, puslu gözlerimizdeki hüznün dindirilmesini yağmurla beraber gökkuşağının çıkmasını bekliyoruz. En çok da buz duvarlarıyla kaplı kalbimizdeki buzu eritecek güneşli günlerin gelmedini bekliyoruz.

Sürekli bir beklenti içinde kalarak ömrümüzün geçmesini bekliyoruz.


 @Seyyalee                                     

Kimsenin kimsesi yok ki..


Hayat merdivenlerini üçer beşer çıkarken arkamıza dönüp baktığımızda kimseyi göremiyoruz yanımızda. Tek başımızayız yürüdüğümüz yolda ve tek başımıza tırmanıyoruz; zorlu kırık dökük merdivenleri. Ama biliyoruz ki; merdivenleri çıkmak ne kadar zor olursa göreceğimiz manzara, olacağımız mükafat da o denli iyi olacak. Tıpkı en güzel manzaraların uçurum kenarlarında olması gibidir. Bir yandan uçsuz bucaksız gökyüzü, diğer yanda, sonu görülmeyen bir bilinmezlik; Ölüm..

Attığımız her adımda bir adım daha yaklaşıyoruz ölüme. Çıktığımız her basamakta zorluklar da çıkıyor önümüze.. Adım atmanın bizi ölüme yaklaştırdığını unutuyoruz. Unutuyoruz ve büyük bir adım atarak bilinmezliğe yol alıyoruz..


Yazı yazılan defterin büyüklüğü acılarımızla aynı orantıdaydı. Defter büyüdükcemi acılar büyürdü. Yoksa büyüyen acılarımızla beraber mi büyütüyorduk defteri ? Peki nasıl büyürdü içimizdeki acı ? Kim neden büyütürdü, yoksa büyüyen acıyla birlikte küçülür müydü ? Acının devamlı oluşu muydu canımızı yakan şiddeti mi ? Yanıcı bir madde miydi can yakıcı mı ? Yada her ikiside mi ? Gitmek mi acıtırdı canı, kalmak mı ? Hayaller midir insanın canını alan korkular mı ? Acı mı daha samimidir ruhumuza mutluluk mu ? Acı da mutluluk gibi paylaştıkcamı büyürdü, içeride kaldıkça mı ? Hissedemediği duyguları yazmak mı acı verirdi insana hissettiklerini yaşayamamak mı ? Yaşamak mı acı verirdi insana, yaşarken ölmek mi ? 

Yada henüz ölümün ne demek olduğunu bilmeden "ölecek gibiyim" demek mi ? 

Acının dili daima kayıplardır.

Ve sanırım biz hep bunu yapıyoruz küçük bir adım zamanla büyüyor.