Yazdığınız mesajlara yorum veya beğeni geldiğinde bildirim almak istiyorsanız ya da diğer kullanıcılarla özel mesajlaşabilmek için lütfen Kayıt olun.

Yeni Instagram hesabımız @bingolitirafcom

illegalsair

20

0

3

1

illegalsair 4

1 Fiyakalı Aşıklar Cemiyeti'nden Bir Müzeyyen'in Hikayesidir
“Kızın ağzını neden kestin?”
“Talihsizlik.”
“Yanlışlıkla mı oldu?”
“Yok, ekmek almaya gelmişti.”
“İnsan ekmek almaya gelen birinin ağzını yanlışlıkla keser mi oğlum?”
(Yerinden kıpırdamadan gözlerini bir zıpkın gibi hâkimin gözlerine sapladı.)
“Onun başına gelen en talihsiz şey, ben birilerini sevmeye karar vermişken bakkala ekmek almaya çıkmasıydı hâkim bey. Daha önce o küçükken anası ölmüş. Ama bu talihsizlik sayılmaz çünkü analarımız sandığımız kadar fiyakalı kadınlar değildir. Öyle olsaydı bu kadar kötü insan dolaşır mıydı sokaklarda.”
(Derin bir nefes aldı cigarasından. İçmeden konuşturamıyorlarmış onu.)
“Mahpustan yeni çıkmıştım o zamanlar. 1 sene evveldi. 23 yaşındaydım. Pek fiyakalı olmayan anam ben çıktıktan 10 gün sonra ölmüştü. Bana artık kimseyle kavga etmememi tembihlemişti. Oysa ne bilsin gariban, ben kavga etmekle kalmıyor canlarını alıyordum onların. Pişman mısın diye sorarsan değilim hâkim bey. Kötülerin bu dünyada yaşamasına siz tahammül edebilirsiniz ama ben edemem. Gözümü kapatıp yatağımda rahat uyuyamam. Nerede bir şerefsiz görsem gırtlağını oracıkta keserim. Ama anam iki elim yakanda demişti. Yüzüme şefkatle dokunarak. Söz verdim ben de ona. Söz bir Allah bir hâkim bey. Biz Allah'tan korkan adamız.”
(Allah'tan ve annesinden bahsederken o gür sesi daha kısık çıkıyordu.)
“Artık birilerini vurmayacağım madem birilerini seveyim dedim kendi kendime. İkisi başta aynı şey olmasa da sonda aynı şeydir. O an karşıma kim çıksa severdim yani hâkim bey. O çıktı…”
“Gencecik kız, beyaz bir bluz, çiçekli yeşil bir etek giymişti. Saçlarını salmış kıvır kıvır. Gözleri zeytin gibi kocaman. Sanki gözbebeklerine kaçak elektrik bağlamışlar, bol keseden ışıl ışıl. Elinde iki kuruş, ekmek almaya gelmiş.
Ben de oturuyorum bakkalın önünde. Kafamı çevirdim hemen. Başkasının manitasıdır, karısıdır yakışmaz bize. Biz delikanlı adamız hâkim bey. Ekmeği alıp çıktı bakkaldan. Poşeti tutayım derken elindeki parayı düşürdü. Para yuvarlanıp benim kunduramın dibine kondu. talihsizlik işte dedim ya. Eğildi aldı parayı, saçlarının kokusuyla karışık sıcak ekmek kokusu doldu ciğerime. Eğildiği için terlemiş, henüz yeni büyümeye başlayan diri göğüsleri gözüme çarptı. Mahpusta kadına aç kalmışız hâkim bey. Siz fosforlu ağabeylerimiz gibi kadına doydum ayaklarına yatmayız biz. Hem Kim kadına, sevdaya doymuş. O sırada bana gülümsediğini fark ettim. Gülümsemek dediysem bu senin bildiklerine benim bildiklerime de benzemiyordu. O an karşımda soyunsa gülüşünden başka şeyine bakamazdım inan. Ayak parmağının ucundan bütün bedenine yayılırcasına gülümsedi. İnsanın neresiyle gülmesi gerekiyorsa orasıyla gülüyordu işte.”
(Hakim beşikte masal dinleyen bir çocuk gibi kocaman açmıştı gözlerini. Bu benim ilk davamdı ve sanık arasan bulunmayacak cinsten bir adamdı.)
“Ben gülümsemedim ona hâkim bey çevirdim yüzümü. Başkasının sevdiğidir, karısıdır. Delikanlı adamız biz. Doğrulmak için elini dizime koydu. Küçücüktü elleri. Döndüm yüzüne biraz kızgın baktım. Saçlarını yüzüme savurup kırıta kırıta yürüdü sokakta. Köşeye gelince döndü, ben bakakalmışım tabi ardından. Tekrar aynı bayık gülümsemeyi savurup kayboldu gözümün önünden.”
(Adam gülümsüyordu bu son cümleyi söylerken. Hem de en az kız kadar güzel bir şekilde. Gömleğimin üst düğmesini açtım, göğüslerimi biraz daha öne çıkararak dinlemeye devam ettim.)
“Bu böyle devam etti, aynı mahallenin insanıydık. Her karşılaştığımız yerde gözlerime bakıp güldü. Bana güldü diyorum hakim bey anlıyor musun?”
(Hâkim olayın akışına o kadar kaptırmıştı ki kendini neredeyse anlayacaktı adamı. Bense adamdan baya bir etkilenmiştim. Beni fark etmesi için saçlarımı açıp savurdum ama o cigarasından bir nefes daha alıp konuşmasına devam etti saçlarım omuzlarımda öylece kaldılar.)
“…”
“Köpekleri bilir misin hâkim bey?”
“…”
(Hâkim köpekleri elbette biliyordu.)
“Köpeklerin gözlerine bakmayacaksın. Köpeklerin gözlerine uzun süre bakarsan eğer, seni ısırırlar. Neden biliyor musun? Çünkü onların gözlerine bakmak onlara savaş açmak demektir. Yürüyüp gideceksin yanlarından. onlara saygı falan da duymana gerek yok, yanlarından geçip gideceksin öylece.
O benim gözlerime baktı. Uzun uzun. Aralıksız. O bol keseden ışıklı gözleriyle benim gibi bir sokak köpeğine açık açık savaş açtı.
Gittim adını öğrendim mahallenin çocuklarından. Müzeyyen demişler adına. Annesi o çok küçükken ölmüş. Babası uzun yol şoförü ayda yılda bir gelir. Halasının yanına vermiş müzeyyeni. Ben mahpustayken taşınmışlar buraya. Mahallenin oğlanları erkekliğe adım atmak için ilk başta sünnet olur, sonra Müzeyyen'e aşık olur, diyor çocuklar.”
(Hakim ne Müzeyyen'miş be dedi içinden muhtemelen. Ben başka bir düğmemi açarken öyle demiştim çünkü.)
“Ama müzeyyen sevmezmiş kimsecikleri, kendini sevdirirmiş sadece. Müzeyyen el kadar kız hâkim bey. Anasının kendisine veremediği sevgiyi mahallenin sokaklarından toplar durur. El kadar Müzeyyen kız doymak bilmez ama hâkim bey. Ne yapar onca sevgiyle bilmem.”
(Müzeyyen'e bir an için merhamet edecekti ama sigarasından bir nefes alınca kendine geldi. Göğüslerimi geri çektim, bir düğmemi ilikledim. Artık soyunsam bile beni görmeyeceğinden emindim.)
“Ben sevgisini belli edebile adam değilim hâkim bey. Anam için, mezarlığın kapısında ağlar, öyle giderim mezarının başına. Görmesin ağladığımı, serde erkeklik var. Müzeyyen de bilmedi onu sevdiğimi başlarda. Oysa o köşeden çıkar çıkmaz sevmiştim ben onu. Böyle işler fosforlu camialardaki gibi zamanla olmaz bizim burada hâkim bey, biz bizzat ve çabucak severiz. Çünkü insan hemencecik sevmeyip bir saniye bile düşünürse işin içine akıl karışır. İşin içine akıl karışırsa insan sevemez hakim bey. Neden mi? çünkü bir insanı sevmenin akla mantığa uygun bir yanı yoktur. Sevmek bir andır hâkim bey. Sizin gibi ağabeylerimiz uzun zaman içinde sevmeye çabalar, bizse görür görmez hatta görmeden önce sevmeye başlarız kadınlarımızı.”
(Salonda inanılmaz bir sessizlik vardı. Ağlamak için duruşmaya 5 dakika ara verildi.)
(5 dakika aradan sonra yüzünde garip bir kararlılıkla yerine döndü. Hakimin merakı gözlerinden okunuyordu. Bense ağlamış, gözlerimi herkesten kaçırmaya çalışıyordum.)
“Devam et oğlum, kızın ağzını neden kestin?”
“Çünkü onun ağzı gözleriyle aynı dili konuşmuyordu hakim bey. Gözlerin tek bir dili vardır ve o dili herkes bilir. Ama ağızlar öylemi, çeşit çeşit dilleri var. Ben onun ağzının dilini bilmiyordum hâkim bey. Ben bilmediği şeylerden korkan adamım. O bana büyük bir muallak sundu. Bir insana yapılabilecek en büyük vicdansızlıktır bu. Yetim hakkı gibidir hâkim bey. Çünkü bilinmezlik içinde sonsuz şeyler barındırır. Milyonlarca eşit ihtimal. Su kafamın içinde ne yapacağını bilmeyen aklımı karıştırmaya ne hakkı var el kadar Müzeyyen'in. Bana gülmeyecekti hakim bey.
Bir gün önümden geçti, görmedi beni. Takip etmeye başladım yavaşça. İsmail'in tuhafiye dükkanının önünden geçti. İsmail kart zampara hakim bey. Allahsız herifin teki. Sorsanız herkes sever onu. Ama herkesin sevdiği insanlarda bir yanlıkşık mutlaka vardır. İsmail yanlış adamdı hakim bey. İsmail'e döndü saçını savurup güldü ona da. İsmail durur mu Allahsız, başıyla gel dedi ve göz kırptı el kadar Müzeyyen'e. Yürüdü Müzeyyen, girmedi içeri. Kırıta kırıta yürüdü. Peşinden gittim boş bir sokakta kıstırdım. Yine öyle gülüyordu ben saçından tutarken. Gözündeki ışık hiç mi eksilmez bir insanın hâkim bey. Unutturmadı ama ışıklar yaptıklarını. Çıkardım çakıyı cebimden. Saçlarını şafkatle seviyordum bir yandan. Dudaklarını aralayıp beni öpmek için uzattı. O anda iki dudağının arasına geçirdim çakımı. Bir çırpıda çektim. Çakı da ki kanı ellerimle temizleyip gittim. Kimsenin kalbine yalan yere gülmesin diye çektim, bütün kandırılmışlar için çektim, el kadar Müzeyyen İsmail'in kapısından içeri girmesin diye çektim. O daha çocuk öğreneceği çok şey var. Yoksa kalbine saplardım o çakıyı. Ama ben insaflı adamım hâkim bey.”
(Hâkim adama hak vermemek için önündeki kitaba bakıyordu durmadan.)
“Ben duygusal adamım hâkim bey, ismim Tahar. Babamı, annemin parmağını kırdı diye 13 yaşımda şah damarından bıçakladım. Bunu kimseye anlatmadım. Yasalar hâkim bey benim kadar duygusal değil. Borsalar ve Müzeyyenler, hiç biri değil.”
(Sustu, konuşacak hiçbir şey kalmamıştı sanki dünyasında. Çok fazla sigara içmişti belki de. Birden elinde sakladığı muhtemelen aynı çakıyı gözlerimin içine bakarak boynuna sapladı. Yere yığıldı. Gülümserken kanla beraber ağzında son bir cümle daha çıktı.)
“Rüyalarım kendini gerçek sanıyor hâkim bey bir şeyler yapamaz mısınız?”

illegalsair 0

2 Bir daha da beni aramadı. Ben de onu aramadım.
Beni öldüren bir kadına ne diyebilirdim ki; en fazla kusursuz bir cinayet işlediği için tebrik edebilirdim. Ama ölü adamlar hiç konuşmazdı.


illegalsair 0

2 Geçecek.
Belki bugün değil, kim bilir
Belki de aylar sonra hala geçmemiş
Olacak ama elbet bir gün geçecek.
Gözleriniz yaşlı, yüreğiniz paramparça.
Uyuduğunuz bir gecenin sabahı
Uyandığınızda geçtiğini anlayacaksınız
Ama hissizleşmiş olacaksınız. Sadece
Geçip giden o olmayacak, giderken
Kendiyle beraber sizi de götürecek.
Hergün geçmesi için dua ettiğiniz o
Sabah geldiğinde hiç uyanmamış
Olmayı dileyeceksiniz ve çok nadir
Şeyler sizi mutlu edecek sizi o sabahtan sonra.
Sizde bıraktığı enkazı, ona olan sevginizin
Size verdiği acıyı bile özleyeceksiniz
Ama geçmiş olacak.
Geçmesini bu kadar istediğiniz o şey
Geçtiğinde anlayacaksınız geçmesinin
Sizi hayata döndürmeyeceğini, kim bilir
Belki de öldüreceğini...

Şimdi sana soruyorum arkadaşım,
Geçmesini bu kadar çok istediğin şey
Geçtiğinde dayanabilecek misin?